Kaftancıoğlu’nun Halk TV’de Medya Mahallesi programında Ayşenur Arslan’a yaptığı açıklamalarından satır başları şöyle:
Ne sorun olursa olsun şayet siz merkeze vatandaşı koyup da sorunu çözmeye odaklı sistemler oluşturursanız bu problemlerin çözülmemesi için hiçbir mahzur olmaz.”
İnsanlar Suriyelileri işsizliğin sorumlusu olarak görüyorlar ki haklı. Başka tarafta da iki kuruşa çalışıp hayatını dam ettiremeyen Suriyeliler var. Bunu bir iç siyasi problem olarak görmeyip bütüncül olacak bu sorunu, Suriye’nin iç meselelerinin çözülmesine vesile olarak burada yaşayan Suriyelilerin memleketlerine dönme yolunun önünü açmaları gerekiyor. Arbede ederek değil. Bu sorun çok daha büyüyerek devam edecek. Mahallelerde hengameleri görüyoruz. Problemler her geçen gün derinleşiyor.
Suriyeliler ülkelerin kendi içinde yürüteceği siyasetlerle baştan sona bütüncül bir formda ele alınması gerekir. Baştan bu durumun bu türlü yakıcı sonuçları olacağı ön görülmeliydi.”
İster Türk ister Suriyeli olsun, ne olursa olsun, hangi meseleleri yaşıyorsa yaşasın parası olanların bir halde işini gördüğü, parası olmayanların mağdur olduğu bir sistem bu sorunun ana hususlarından biri. Bu sistem bizi bu hale getiriyor.
Neden yargılanıyorsunuz? Zira o kaybetti biz kazandık o yüzden yargılanıyorum. Memlekette üstünlerin hukukunun karar sürdüğü bir sistem var. Yargı bağımsızlığı yok. Türkiye’de yargıya inanç tabanda olduğu bir periyotta yaşıyoruz. Neden yargılandığım kısmı o kadar aşikar ki!
“Suçum çok büyük…”
Ne hikmetse 23 Haziran’dan evvel birilerini aklına gelmiş tweetlerim soruşturulmuş, sonra o belge rafa konulmuş. Ne vakit ki 31 Mart seçimlerine gelirken yeniden bu belge birilerinin aklına gelmiş. Seçim ertelenir ertelenmez evrak sürece konulmuş. 13 Ocak’taki haliyle bir ek bile yapılmadan jet süratiyle 5 günde kabule dilmiş. Ne hikmetse birinci duruşmada savunma istememe karşın kabul edilmedi, sonra da hâkim kendi kararından vazgeçerek 18 Temmuz’a dava günü verildi. Kabahatim çok büyük, Cumhurbaşkanına hakaret etmişim, kamu görevlisine hakaret etmişim, halkı kin ve nefrete teşvik etmişim, bunları 6 yıl evvel attığım tweetlerle yapmışım. Ben Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılamam. Zira ben Atatürk’ün kurduğu partide vazifeliyim. O koltuklarda oturanlar da o makamları aşağılamasınlar diye bunu yapanları uyarma sorumluluğum var. Benim babam yıllarca Anadolu’nun bir köyünde kamu vazifelisi yapmış biri. Kamu misyonlarını berbata kullanarak halkın üç kuruşunu çalan insanları söz etmek durumundayım ben. Ben eleştirmezsem o vakit siyaset yapmamın bir manası kalmaz. 6-7 yıl öncesinde de yazdım, o günün şartlarında eleştirdiğim ve eleştirmem gereken durumları cımbızla seçip, bağlamından koparıp sundular. Ben bir hayat hakkı savunucusuyum. Hatası ne olursa olsun herkesin yargılanma hakkı vardır. Ne olursa olsun siz 3 bayanı Avrupa’nın merkezince vahşice öldürüyorsanız ben bunu kınamak zorundayım. Bu bireylerin kabahati ne olursa olsun bunu yapmak zorundayım. Ne olursa olsun sen o bireyleri yargılamak zorundasın.
15 Temmuz’da köprüde boğazı kesilen askerleri eleştirmişim. Neden eleştirmeyeyim. Tutarsınız yargılarsınız cezalandırırsınız. Hiç kimsenin hiç kimsenin ömür hakkını elinden alma hakkı yoktur.
Bu bir ceza değil, cezalandırma davası. Siz niyet özgürlüğü çerçevesinde bunları yargılayamazsınız.”
Suruç anmasında polis müdahalesine Kaftancıoğlu’ndan tepki
Üstünlerin hukuku bu türlü devam ettiği sürece şu içimizi acıtan ve bundan sonra da acıtmaya devam edecek imajların önüne geçemeyeceğiz. Bunlar yaşanmasın diye çaba edenler de hukuk sopasıyla cezalandırılıyor. Yakınlarını anmak isteyenlere yapılanlar, devlet eliyle yapılan bir halka adeta eziyettir.”
