Bugün ABD’nin en tesirli haber kanallarından biri olarak bildiğimiz Fox News’un kuruluş evreleri sırasında kanalın en üst pozisyonundaki isim olarak öne çıkan Roger Ailes (Russell Crowe), CNN ve öbür rakipleriyle kendilerini kıyaslarken “Onlar capuccino’culara hitap ediyor, bizse kahvesini karton bardakta alıp yolda içenlere” diyerek özetliyor her şeyi. Kolay, lakin yerinde bir analoji, tam da tüm dünyada vasatlığın yükselişe geçtiği, sıradanlığın övülmeye başlandığı yılları anlatması açısından bir oldukça de tesirli. Sadece bu istikametiyle bile şu sıralar çokça tartışılan dizilerden biri olan “The Loudest Voice” bize, medyanın bugün geldiği yeri anlatması açısından en azından, birkaç güçlü cümle bırakacak üzere duruyor.
Her yol mubah…
Roger Ailes bizde çok bilinen bir isim değil. Tahminen işi gereği onu tanıyan, medya ve habercilik açısından ne manaya geldiğini bilen birileri vardır kuşkusuz, lakin biz ondan fazla, onun yarattığı ve Rupert Murdoch ismiyle özdeşleşmiş Fox kanalını biliyoruz. Dünyada çeşitli şaibelerle anılan bir isim Murdoch, lakin yeniden de Türkiye’de haber izleyen kesim en çok onun kanalı Fox’u tercih ediyor, çünkü iktidar bir türlü onu ele geçiremedi. Ne tuhaf ve çarpık aslında değil mi? Bu da bizim utancımız olsun, bizim medyamızın, bizim siyasetimizin, bizim demokrasimizin… Öte yandan Showtime’ın (bizde Digiturk yayımlıyor diziyi) Fox News’un öyküsünü anlattığı dizide, şeytani bir karakter üzere resmedilen bir Roger Ailes ve pazarlıkçı, kaypak bir tip üzere çizilen bir Rupert Murdoch izliyoruz, ki bunun da aslında ABD’nin yakın tarihine tutulmuş bir projektör ışığının bize gösterdikleri olduğunu ve ne olursa olsun muhakkak bir tarafgirlik ölçüsünde yapıldığını unutmamak gerek. Yani Fox News, Roger Ailes’ın taktik anlayışı doğrultusunda son derece bel altı vuran, maksada ulaşmak için her yolu mubah gören bir kurum tahminen, lakin buradan hareketle faturayı bir (ya da birkaç) şahsa kesip geri kalan herkesin ve her kurumun pirüpak olduğuna inanmamız beklenmesin. Çok yeterli biliyoruz ki her yerde sesi en yüksek çıkan en haklı üzere görünüyor hâlâ. Sistem her daim bas bas bağıranları parlatıyor ne yazık ki.
Trump’ın yolunu çizen adam
Gabriel Sherman’ın medya ve siyaset ortasındaki kirli ilgileri teşhir etmek için yazdığı “The Loudest Voice in the Room” isimli kitabından hareketle Tom McCarthy’nin senaryosunu kaleme aldığı 7 kısımlık dizi, Fox News’un kurulduğu 1995’ten Roger Ailes’in öldüğü 2017’ye kadarki periyodu, her kısmı birkaç kilit olayın yaşandığı tarihlere sabitleyerek anlatıyor. Dizinin ikinci kısmında 11 Eylül ataklarını, üçüncü kısmında ise Barack Obama’nın seçim zaferini izliyoruz örneğin. Sherman’ın ana tezi Roger Ailes’ın şahsi politik görüşlerini Fox News aracılığıyla yayarak Cumhuriyetçi Parti’nin resmi siyaseti haline getirdiği tarafında ve nihayet onun telaffuzlarıyla iktidar olan Donald Trump’ın bahtını de bir manada ona bağlamakta. Üçüncü kısmın sonunda Roger Ailes’in halka açık olarak yaptığı bir konuşmada “Make America great again” (Amerika’yı tekrar büyük yap) kelamlarını kullanması boşuna değil anlayacağınız. Malum bu kelamlar kısa bir müddet sonra Donald Trump’ın seçim sloganı haline gelecek ve tüm dünyanın inanmaz bakışları altında ABD yeni liderini tahminen de bu slogan sayesinde seçecekti.
Oscar ödüllü sinema “Spotlight”ın senaristi McCarthy tarafından yazılan “The Loudest Voice” en çok da başrolündeki Russell Crowe’un performansıyla öne çıkıyor. Açıkçası dizinin diyalogları ve kurgusu daha evvel izlediğimiz ve bu bahse değinen birçok üretimin altında kalıyor. Aaron Sorkin yazdığı “Newsroom” ya da “The West Wing”, hatta “Boss” ve “House of Cards” üzere dizilerde olsun, Hollywood’un 70’lerden beri ürettiği birden fazla politik sinemada (“All the President’s Men”, “Network”, hatta “Vice”) olsun, daha sağlam kalem personelliği gördük doğrusu. Hal bu türlü olunca Crowe’un oyunculuğunun öne çıkması da doğal elbette, yoksa çok da aman aman bir performans değil açıkçası. Oyuncu takımında Sienna Miller, Seth MacFarlane, Naomi Watts üzere diğer ağır toplar da var ve dizi yurtdışında genel olarak ortalamanın üstünde notlar aldı (hatta Crowe için Emmy sesleri bile duyulmaya başlandı), fakat heyecanla beklediğimiz halde çok da tatmin olmadığımızı söyleyelim. Tahminen çok daha denetimsiz bir savrulma yaşayan Türk medyasını anlatan bir dizi çekilse (tabii çekilebilirse) o vakit muradımıza erebiliriz, kim bilir.
