Zırh
Gazetemize konuşan sosyologlar ise “Eğer mültecilerin ahenk sorunu var diyorsak bu tıpkı vakitte bizim de ahenk meselemiz var demektir. Süreksiz muhafazadan bahsediyorlar, bunun üzerinden de 8 yıl geçti. Neresi süreksiz bunun?” tabirlerini kullandı. Sosyologlar mültecilerin neden ahenk sorunu yaşadığını ve neler yapılması gerektiğini gazetemize anlattı.
‘Siyasi bir koz…’
Göç Araştırmaları Derneği idare şurası üyesi ve ODTÜ Sosyoloji Kısmı öğretim üyesi Dr. Besim Can Zırh, son iki yılda mültecilere karşı oluşan olumsuz tavrın iki sebebi olduğunu belirterek bunlardan birinin ekonomik kriz, başkasının ise siyasetçilerin mülteci problemini birbirlerine karşı bir polemik ögesi olarak kullanması olduğunu söyledi. Türkiye’deki Suriyelilerin ülkede kalış statülerinin “geçici muhafaza altında” olarak tanımlandığına değinen Zırh, “Gerek AB ile münasebetler, gerekse Suriye’nin kuzeyindeki istikrarlar açısından bu nüfusun vakit zaman demografik-siyasi bir koz olarak masaya geldiğini görüyoruz.
Ülke içinde ise garantisiz ucuz işgücü olarak kendilerine bir yer açabiliyorlar. Kuşkusuz bu beşerler bu durumun farkında ve yaşadıkları tüm zorluklara rağmen Türkiye’de bir hayat kurmaya çalışıyorlar. 8 yıldır Türkiye’de olan ve üçte birine yakını bu ülkede doğmuş olan bir nüfustan bahsediyoruz. Şayet mültecilerin ahenk sorunu var diyorsak bu birebir vakit da bizim de ahenk meselemiz var demektir” dedi.
“Özellikle son birkaç haftadır mülteci probleminin toplumsal medyaya nasıl yansıdığı hayli tasa uyandırıcı” diyen Zırh, “ Mülteci ya da göçmenlerin siyaseten mevzu edilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor” tabirlerini kullandı.
‘En büyük engel’
Sosyoloji Mezunları Derneği (SOMDER) lideri ve uzman sosyolog Özgür Başpınar ise tahlile dair bir şeyler konuşulurken sosyolojik gerçeklikler üzerinden konuşulmadığını belirterek mültecilerin konumlandırılma biçimlerinin meselelerin asıl sebeplerinden bir tanesi olduğunu lisana getirdi.
Başpınar, şöyle devam etti:
“Bu mevzuda Türkiye’deki 4.5 milyon beşerden bahsediliyor ki bu sayı çok daha üst düzeylerde. Ancak bunların hiçbirisi mülteci statüsünde değil. Siz mülteci statüsü vermediğiniz bir kesite, bu manada hukukî bir statü vermediğiniz kısma bir ahenkten bahsedemezsiniz zira aslında ahengin önündeki en büyük mahzur statüsüzlük.
Bu insanları bir arafta bırakma hali var ve bu arafta kalmışlık üzerine bir aidiyet geliştirmelerine imkan veriyor ve geri gitmelerine imkan veriyor. Zira makro siyasetler bu manada ona da müsaade vermiyor. Zira geri dönebilecekleri bir ülke yok. Bu yüzden bir uyumsuzluk sorunundan bahsedilecekse evvel makro siyasetler üzerinden bir şeyleri konuşmak gerekiyor. Statü vermediğiniz insanlardan neye ahenk sağlamasını bekliyorsunuz? Vatandaş olamıyor, mültecilik de hukukî bir statüdür, bu statü hakkı da mültecilere tanınmıyor. Süreksiz muhafazadan bahsediyorlar, bunun üzerinden de 8 yıl geçti. Neresi süreksiz bunun?”
SAVUNMASIZ, KORUNAKSIZ…
Göç Araştırmaları Derneği (GAR) ise yaptığı açıklamada, göçmenleri geri göndermenin hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. unsurunun hem de 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 33. unsurunun ihlali olduğuna dikkat çekerek “Bu yasal teminatlara karşın, Türkiye’deki sığınmacıların pozisyonu gitgide daha kırılgan, savunmasız ve korunaksız hale gelmektedir. Bu çerçevede, Suriyelilerin yalnızca kayıtlı oldukları ilin dışında bulunmaları sebebiyle hudut dışı edilmelerinin, yasal bir destekten mahrum olduğu ve hukuka karşıtlık teşkil edeceği bir gerçektir. Türkiye’ye sığınmış bu bireylerin ömür hakları bu cins uygulamalarla risk altına atılmamalıdır” sözlerine yer verdi.
